14 Ekim 2007 Pazar

AĞRI ADININ VERİLİŞİ

Ağrı yerine "Karakilise", "Karaköse" adları da kullanılmaktadır.Osmanlı-Rus savaşlarında, Ruslar tarafından bölgeye yerleştirilen Ermeniler birçok yerde kilise ve manastır yapmışlardı. Ağrı'da şimdiki Bahçelievler Polis Karakolu'nun yerinde yapılan kilise, siyah taşlardan örülü bir yapı idi. Toprağa ve bu kiliseye izafeten şehre "Karakilise" adı verilmişti. "Karakilise" adında yerleşim yeri başka illerde de vardı. Bunlar birbirlerine karıştırıldığı için, Kars Karakilisesi, Pasinler Karakilisesi ve Eleşkirt Karakilisesi gibi adlar veriliyordu.Kars, Pasinler ve Eleşkirt "Karakilise"si adları halk ve askerlerce karıştırıldığından; Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Eleşkirt Karakilisesi'nin Kösedağ'ın doğu tarafından bulunması ve kilise ile herhangi bir ilgisinin bulunmaması yüzünden değiştirilmesini istemişti. Çünkü, Nisan 1918'de Ermeniler Ağrı'yı terk etmiş, küçük kiliseler kullanılmaz olmuştu. Harita şubesine Karakilise'nin "Karaköse" olarak tashih edilmesi (düzeltilmesi) ve izin için de Harbiye Nezareti (Savunma Bakanlığı)'ne yazılar yazıldı. Bu istek üzerine, Kasım 1919'da Karakilise adı, KARAKÖSE olarak değiştirildi. 1938'de sınırları içinde bulunan ve Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı dağından ötürü Karaköse adı AĞRI oldu.

AĞRI TARİHİ

Ağrı'nın tarihi, Nuh Tufanı ile başlar. Tufanı anlatan hikâye ve efsanelere göre insan nesli, dağa oturan gemiden inerek, Ağrı'dan dünyaya yayılmıştır.Coğrafî konumu ve Asya-Avrupa karayolunun buradan geçmesi, tarihini yüzyıllar öncesine götürür. Ağrı'nın tarihi, bir parçası olduğu Anadolu'nun tarihi kadar eskidir. Orta Asya'dan ve İran'dan gelen kalabalık kitlelerin batıya (Anadolu) geçmesini kolaylaştıran yollardan en önemlisi buradadır ve her devirde tarihî -stratejik bir konuma sahip olmuştur. Aynı zamanda Doğu Anadolu'ya gelen göç ve akınların ilk durağıdır. Küçük Asya'yı ele geçirmek isteyenler, Asya kavimleri, Kafkas sıradağlarından inemedikleri için hep İran üzerinden gelmişler ve Anadolu'nun ilk giriş kapısı (Ağrı) onlara geçiş yolu olmuştur. Bundan ötürü Ağrı devamlı bir kültür ve medeniyet merkezi olamamıştır. Geçit ve sınırda bulunması sebebiyle bölgede yaşayan halk, sık sık değişmiş, baskınlar, savaşlar, maddî kültürle yerleşim yerlerini tahrip etmiştir.Ağrı ve çevresine yerleşen en eski topluluk, Hititler'in bölgede güçlerini kaybetmesiyle ortaya çıkan Hurriler'dir. Ağrı, M.Ö. 1340-1200'de Hurri krallığının kuzey doğu ucunda yer almıştır.Hurriler'den sonra bölgeye egemen olan Urartular (M.Ö. 1200-600) yaklaşık 500 yıl Ağrı topraklarında yaşadılar. Urartular; Patnos, Aladağ, Tutak, Eleşkirt (Toprakkale) ve Doğubayazıt'ta önemli yerleşim yerleri kurdular, kaleler, saraylar, tapınaklar, su yollan yaptılar. Adı geçen bölgelerdeki Urartu kalıntılarının bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Urartular önemli saray ve tapmaklarını Patnos'ta kurdular. Şehrin batısındaki Anzavur tepe ve doğusundaki Girik tepe önemli höyüklerdir.Girik tepede kale, kutsal Haldi kapıları ve tapınaklar vardır. Her iki tepede Ankara Üniversitesince 1961-63 arasında kazılar yapılmıştır.Urartu devleti yıkıldıktan sonra Girik tepe önemini kaybetti ve Urartular'dan beri bölgeye yerleşenler bu kentte oturmadılar. Cumhuriyet döneminde bitişiğine Patnos kuruldu.Doğu Karadeniz üzerinden Anadolu'ya akın eden Kimmerler, M.Ö. 712 yıllarında Ağrı'ya gelerek bir süre egemenlik kurdular.Medler (M.Ö. 708 -555) Asur devletini yıkınca, Anadolu'nun doğusunu yani Ağrı ve çevresini topraklarına katıp iki-yüzyıl bölgeye egemen oldular.Büyük İskender, Pers kralı III. Darius'u (M.Ö. 331) yenerek Anadolu'yu ve İran'ı kendi topraklarına kattı.Büyük İskender'in ölümü Üzerine, Ermeniler, krallıklar kurarak bölgenin eski halkını Ağrı dağının doğusuna sürdüler ve bunlara egemen olmak istediler. Geride kalan ve dağınık bir biçimde yaşayan topluluklara da egemenliklerini onaylattılar. M.Ö. 305'ten sonra Ağrı, Selökid İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Sakalar, M.Ö. 680 yıllarında Doğu Anadolu'ya atlı-göçebe olarak gelip yerleşen ilk Türkler'dir. Bunlar kısa zamanda Doğubayazıt'a ve Murat boylarına yerleştiler. Bugünkü Kurmanç (Kürtleri) ve tarihî olaylardan az etkilenen Saka kabileleri, işte bu Saka Türkleri'nin torunlarıdır.Sakalar'ın (M.Ö. 7 Temmuz 626) bir hile sonucunda İran'lılara yenilmesiyle İran yaylasında, Araş boylarında ve Doğu Anadolu'nun uç kısımlarında tutunabildikleri yerlerde kaldılar. Karduk/Karluk dilinin ve kültürünün etkisinde, dağlı kabilelerin bir kolunu meydana getirdiler. Milli varlıklarını koruyabildiklerinden, Arsaklılar (Eski Oğuzlar'm batı kolu) ile birlikte hareket ederek M.Ö. 150 yılında Küçük Arsaklı devletinin kurulmasına yardımcı oldular. Bu yıllarda, yapılan savaşlar ve Küçük Arsaklı devletinin tarihî destanları "Dede Korkut Oğuznâmeleri" ile sonradan dile getirilmiştir. Destanlardan anlaşıldığına göre, Ağrı bir süre İç Oğuz beylerinden Kazan Han tarafından idare edilmiştir.Arsaklılar, Ararat adıyla merkez eyalet olarak, Ağrı dağının doğusundan Bingöllere, Nahçivan'a kadar ve Araş boylarını kullandılar. Yukarı Araş ile Yukarı Murat (Eleşkirt ovası) bölgelerini içine alan ve Küçük Arsaklı Hanlarını malikânesi kabul edilen eyaletin adı, "Ararat" idi.Küçük Arsaklılar'm esas ata yurtları Doğubayazıt-Eleşkirt bölgesi (Ağrı)'dir. Küçük Arsaklılar zamanında Beyazıt ovasına Gokovit, Eleşkirt ovasına Bagravand, Patnos çukuruna da Abah-Unik Sancağı adı veriliyordu.Arsaklılar'dan sonra kurulan Artaksıyaslı krallığı Doğu Anadolu'yu ele geçirmiş, altı eyalet meydana getirmişti. Eyaletlerden birisi Ağrı (Ararat eyaleti) bölgesini içine almaktaydı.M.S. 226'da Sasaniler Partlara egemen olunca, Ağrı ve çevresi Sasaniler'in yönetiminde kalarak bir süre Romalılar ile Sasaniler arasında tampon bölge oldu.Arsaklı Sanesan, Kafkas kuzeyindeki göçebe akıncı kavimlerle birlikte Ararat (Ağrı dağı çevresi illeri) eyaletini istilâ etti (333-341). Yenilen Hıristiyanlar, Daryunk (Bayazıt) kalesine çekildiler. Eleşkirt'te bir Piskoposluk bulunmaktaydı. 370'de Eleşkirt ovasında ateşe tapan İranlılarla Romalılar'dan yardım alan Kırgızlar arasında büyük bir meydan muharebesi olmuştur. Bu savaşın destanları Dede Korkut Kitabı'nda vardır. 482 yılında Sasanlılar ile Bizanslılar (Romalılar) çarpışınca, Oğuz beyleri de savaşa iştirak edip (Bagratlı / Doğubayazıt, Mamıkonlu / Eleşkirt) savaşı Oğuzlar kazandı.Araplar, Hz. Osman'ın halifelik yıllarında Ağrı ve çevresini fethederek bölgede etkili oldular. İslâm ordusu 645 ve 646 yıllarında Ağrı'ya, sonraki yıllarda Nahcivan'a kadar fetihlerde bulundu.Rivayetlerde ve halk arasında Hz. Ali'nin de Ağrı topraklarına akınlar yaparak, savaştığı anlatılmaktadır. Bu efsane ve anlatımlara ait kale, yer, taş ve kaya izleri, her ilçede mevcuttur.Bölge, 872 yılına kadar Abbasiler'in yönetiminde kaldı. 872-912 yıllarında doğudan gelen Türk boyu Taçoğulları buraya egemen oldular. Sonraki yıllarda etkinlik Bizanslılara geçti.X. yüzyılın sonunda Bagratlılar Beyazıt ve Eleşkirt havzalarına yerleştiler; zamanla bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. Beyazıt (Gokovit) Sancağı, Bagratlılar'ın önemli bir merkezi idi.Bagratlılar 1064'e kadar bölge yönetimini ellerinde tuttular.Bizanslılar zaman zaman Ağrı topraklarına kadar uzanıp üstünlük ele geçiriyorlardı. XI. yüzyıla kadar Ağrı ve yöresi, Bizanslılar ile, Türkler ve Araplar arasında birkaç kez el değiştirdi.
SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE AĞRI
1054'te Tuğrul Bey; Muradiye, Erciş ve Ağrı'yı işgal ederek Erzurum'a kadar ilerledi. 1064 yılında Kars ile birlikte bölge tamamen Selçuklular'ın kontrolüne geçti.26 Ağustos 1071 tarihinde Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt'te Bizans imparatoru Romen Diyojen'i yenmesiyle Türk boyları bölgeye akın akm geldiler.Yerleşme ve Anadolu'ya geçiş; Van, Ağrı ve Kars'tan başladı.Ağrı, yüz yıl kadar Doğu Anadolu'da devlet kuran Türk devletlerinden Sökmenli Devleti'nin sınırlan içine girdi. Sökmenli Devleti'nin (1100-1207) merkezi Ahlat idi ve Malazgirt, Erciş, Adilce-vaz, Eleşkirt, Tatvan, Erzen, Van, Muş, Hani, Bitlis, Meyyafarkin ve Bargiri başlıca şehirlerini oluşturuyordu.1207-1225 arasında Anı Atabekleri idaresinde kalan Ağrı İli bölgesi, 1225 Gerni zaferiyle Harzemşah Celâleddin Mengüber'in eline geçti ve Sürmeli'deki Türkmen Beyliği'ne verildi. 1239'da Cengizliler, Anı ile birlikte buralara da hakim oldular. Cengizliler'den Tebriz'i başkent edinen İlhanlılar (1256-1358) bir Oyrat ("Hoyrat" adlı bir halk cinaslı türküsü ve makamı bunlardan kalmadır.) oymağını, Eleşkirt ovasına yerleştirmiş ve Aladağ'ı, yazlık İlhanlı yaylağı yapmış ve burada para kestirmişlerdi. Celâleddin Harzemşah 1222-1230 yıllarında, Moğollar 1231 yılında Ağrı bölgesini işgal etti. 1243'te Ağrı bölgesine, Orta Asya'dan Cengizliler (Moğol) ile gelen Uygurlar (Oyrat), çok sayıda yerleşti. Moğallar geri çekilince, bölge İlhanlı Hakanlığı'mn eline geçti. İlhanlı hükümdarları kışı Tebriz'de geçirir, yazın Ağrı - Aladağ'a yaylaya çıkardı. İlhanlılar bazan Kurultaylarını Ağrı dağında yapar, Anadolu ve İran'ı buradan yönetirlerdi.Ağrı (1239-1358) Cengizliler'in egemenliğinden çıkınca, (1358-1382) yıllarında Moğollar'ın bir kolu olan Celâyırlılar'ın kontrolüne girdi. Celâyırlı hükümdarlardan Şehzade Bayezid, şimdiki Doğubayazıt kalesi olan Dar-yunk kalesini yeniden yaptırmış (1380), adı Yenikale olan bu müstahkem kale, zamanla imar-cısmın adını alarak Bayezid kalesi olmuştur.Bölgenin merkezi ve Aydınlı oymağının kışlağı olan Bayezid kalesi, 1382'de Karakoyunlular'a, 1386'da Temürlüler'e ve 1467'de yine Karakoyunlular' a geçti.1393te Moğol Hakanı aksak Timur Ağrı bölgesini ele geçirdi. Aydın kalesi denilen Bayezid kalesi, Timur'un komutanlarından Şeyh Ali Bahadır tarafından tahrip edilerek işgal edildi. Zamanla Moğollar'dan ortaya çıkan boşluğu, Doğu Anadolu'da etkili olan Karakoyunlular doldurmağa çalıştı. Çağatay (Temurlu) komutanlarından Şah - Ruh, 29 - 30 Temmuz 1421'de Ağrı Ağadeve'de (tarihte Eleşkirt Meydan Muharebesi olarak da geçer) Karakoyunlulara karşı büyük bir zafer kazanıp Karakoyunlu hükümdarı İskender'i yendi. Aynı yıl Çağatay orduları Tebriz'e çekildi.Timur, 1394'te Karaköse-Eleşkirt ovasının en verimli köylerine Çağatay oymaklarını yerleştirmişti. Bu oymaklara dokunulmadı, yerlerinde kaldılar.Oğuz boylarından olan Karakoyunlular konar - göçer Türkmen aşireti olarak, ataları İlhanlılar ve Çağataylar gibi Ağn dağı ve Aladağı yazın yaylak, sefer zamanlarında da bir üs olarak kullandı. 1405-1468 yılları arasında, Ağrı, Karakoyunlu topraklan içinde ve idaresinde kaldı. Karakoyunlu devleti yıkıldığında, bölgede Akkoyunlular söz sahibi oldu. İsmail Safevi Devleti'ni kurunca, Ağrı topraklan 1502-1514 yıllan arasında (oniki yıl) Şah İsmail yönetimine girdi.Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerinde yapılmış çok miktarda at, koyun, koç heykeli Ağrı'nın çeşitli yerlerinde bulunmuş, bunların bir kısmı şehir merkezlerine getirilmiştir.
OSMANLILAR DÖNEMİNDE AĞRI
Ağrı toprakları, Sultan Selim'in Çaldıran Seferi ile tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır.Osmanlı ordusu Doğubeyazıt Danasazı / Şıhlı gölü kenarında konaklarken, 20 Ağustos 1514 günü Beyazıt kale anahtarları, Kale Murahhasları ve şehir halkı temsilcileri tarafından Padişah'a takdim edildi. 23 Ağustos 1514'te Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'i yenince, Şah Tebriz'e kaçtı. Bu zaferle, Türk olduğu halde, çeşitli oyunlarla Osmanlı Devleti'ni tehdit eden Şah İsmail tehlikesi ortadan kalktı. Ağrı ve Doğu Anadolu, yeniden Osmanlılara kazandırıldı.Bölgede Osmanlı egemenliği sağlanınca, Ağrı sancak beyliği, Beyazıt da sancak merkezi oldu. Önceleri Van'a, sonradan Erzurum Beylerbeyliği'ne bağlanarak Ağrı çevresi ve Beyazıt, Osmanlılar zamanında önemini daima koruyup, bir serhat şehri olarak kaldı ve gittikçe gelişti.Şah İsmail'in yerine geçen Şan Tahmasp da zaman zaman Van ve Ağrı'yı işgal etti. Kanunî Sultan Süleyman'ın 1534 ve 1548 İran (Doğu) seferleriyle Ağrı, Safeviler' den tekrar geri alındı. 1555 Amasya Barışı ile Kars ve Van Osmanlılar' da kaldı, Beyazıt ve Eleşkirt bölgesi Safevi İran'a bırakıldı. 1578 Mayıs ayında Serdar Mustafa Paşa, bütün Eleşkirt ve Beyazıt bölgelerini ele geçirerek, son defa Osmanlı topraklarına kattı.İran saldırılan bitmediği için, IV. Murat, -Yavuz Sultan Selim ve Kanunî gibi İran üzerine sefer düzenledi. 1635 yılında başlayan sefer, 1639 Kasri Şirin Anlaşması ile noktalandı. Bu anlaşmayla belirlenen sınır Ağrı-İran arasında bozulmadan günümüze kadar geldi. Rus devletinin Kafkaslar' dan Akdeniz'e inme politikası yüzünden, Osmanlılar ile Ruslar arasında, Ağrı topraklarını da içine alan bölgelerde 4 büyük ve önemli savaş olmuştur. 1828-1829 savaşı, 1853-1856 savaşı, 1877-1878 savaşı, 1914-1918 savaşı.Bu savaşlarda Ruslar, bölge halkının bir kısmını sürgün edip göçe tabi tutarak, Türkler' den boşalan köy ve yerlere; Müslüman olmayan Malakan, Ermeni ve Yezidî gibi azınlıklar yerleştirildi. Adı geçen gayri Müslimler, doksan yıl süren Rus-Osmanlı mücadelesinde Ağrı halkına eziyet ettiler, Ermeniler Birinci Dünya Harbi'nde katliam yaptılar.Ruslar, Ağustos 1828'de Erivan üzerinden ilerleyip Beyazıt, Diyadin, Ağrı ve Eleşkirt'i ele geçirdiler. Halkın bir kısmını zorla Gümrü ve Revan'a sürdüler. Eylül 1829'da son bir taarruzla Ruslar Ağrı'dan püskürtüldü.29 Temmuz 1854'te Ruslar, Beyazıt - Iğdır arasındaki Çilli gediğini aşarak Ağrı'yı işgale başladılar. Beyazıt yağmalanınca, halk Erzurum'a doğru kaçtı. Savaşlar ve karşılıklı taarruzlarla dört yıla yakın süren mücadele, Batılı devletlerin baskısı yüzünden 30 Mart 1856 Paris Anlaşması ile sona erdi. Ruslar Ağrı topraklarından geri çekildiler.Osmanlı - Rus harplerinin en korkunçlarından biri de 1877-1878 Harbi'dir. Tarihimizde ve halk arasında "93 Harbi" olarak bilinen 1293 Savaşı devlete ve Ağrı'ya çok büyük kayıplar vermiş, tahribatı önlenememiştir.Ruslar, 30 Nisan 1877'de Beyazıt sınırını geçerek Ağrı topraklarını işgale başladılar. 10 Mayıs'ta Beyazıt, 20 Mayıs'ta Karaköse, 10 Haziran'da Eleşkirt işgal edildi. Osmanlı ordusu Erzurum'a doğru çekildi. Haziran sonunda Rus birlikleri Iğdır'a çekilmeğe mecbur edildiyse de, Ruslar 9 Temmuzda Ermeni ve yeni takviye kuvvetleriyle saldırarak bölgeyi tekrar işgal ettiler. Savaşın devam ettiği günlerde Ermeni çeteleri halka büyük zarar verdi. 30 Mart 1878 Yeşilköy Anlaşması ile Ardahan, Kars, Oltu, Batum, Artvin ve Beyazıt sancakları Rusya'ya verildi.İngiltere ve Almanya Yeşilköy Anlaşması'nı kabul etmeyince, 13 Temmuz 1878 Berlin Anlaşması imzalandı. İkinci anlaşmaya göre Ağrı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri veriliyor, Kıbrıs'ta İngiltere'nin yerleşmesi kabul ediliyordu. İngiltere'nin Yeşilköy Anlaşması'nı kabul etmemesinin en büyük sebebi, Ağrı topraklarını boydan boya aşan Türkiye - İran transit yolunun Rusya'nın eline geçmesi idi. Aladağ sırtları ve Kılıç gediği doğrultusundaki Osmanlı - Rus sının, kuzeye alınarak Ağrı - Kars arasındaki Araş güneyi dağları üzerine çekildi. Bu sınır kırk yıl bozulmadan 1918'e kadar kaldı.1877-1878 savaşlarında bir yıla yakın Ağrı opraklarında çarpışmalar oldu. Rus gibi zalim bir düşmana hain Ermeniler de katılmış, savaşın tahribatı çok olmuş, felâket getirmişti. Onbinlerce Müslüman göçmen aç, perişan, dağınık ve yürekler acısı bir şekilde yerini - yurdunu terk ederek batıya doğru kaçtı. Canını kurtaranların bir kısmı Ağrı'ya geldi ve yerleşti. 93 Harbi'yle birlikte Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki Ermeniler'de teşkilâtlanma ve silâhlı çeteler hızla çoğaldı. Ermenilerin harekete geçmeleri, 93 ve Birinci Dünya Savaşları sırasında hızlandı. Rusya savaş öncelerinde Ermenileri kışkırtmış, kandırmış, parlak bir gelecek vaad ederek halkımızı katlettirmiştir. Ayrıca savaşlar sonunda imzalanan anlaşmalarda Ermeniler lehine hükümler koydurtmuştur.Rusya, ABD, Fransa ve İngiltere'nin desteğini alan Ermeniler, devlet kurma hevesine kapılıp yüzyıllarca birlikte yaşadıkları Müslümanları kırmaya başlayınca, Osmanlı Devleti bazı tedbirler almak zorunda kaldı. Zira Osmanlı Hükümeti, Ermenistan devleti kurma hayalîne kapılan isyankar Ermenilere söz geçiremiyordu. Rusya zaten büyük bir tehditti. Bu tehditlere karşı alman tedbirlerden biri, Hamidiye Alayları'nın teşkilidir (1891). Beyazıt Sancağı'nda 14 Hamidiye Alayı kurulmuştur. Bu alayların binbaşı, kaymakam, yarbay, albay, general vb. rütbelere sahip komutanları vardı. Hamidiye Alayları, bölgenin savunmasında büyük hizmetler yaptılar.

YÖRE MUTFAĞI

Ağrı yöresinde gelişmiş bir yemek kültürü vardır. Yemekler daha çok etli olmakla beraber, yörenin temel üretim maddesi olan buğday ve unu da yemeklerin yapılışında önemli yere sahiptir. Ağrı yöresinde bugün de yapılmakta olan bazı yemekler şunlardır.
Avdigor:Tokmakla taş üzerinde ezilen et ile yapılan köfte yemeğidir.
Kelledoş: Et, ayran ve denden oluşan karışımın ekmek üzerine dökülmesiyle oluşturulan yemektir.
Halise: Et ve denin güveç içerisinde tandır içinde tahta kaşıkla karıştırılması suretiyle meydana getirilen yemektir.
Rabepé: Peynir omleti olarak da kabul edilen bu yemekte tel peynirin yağlı tencere içerisinde unla, yağla kavrulması sonucu oluşturulan yemektir.
Haşil: Bulgurun güzelce suyla kaynatılıp Sarımsakyoğurtla servis yapılması suretiyle oluşturulan yemektir.
Haşila ar: Ekmeğin olmadığı zamanlarda unun suyla karıştırılıp kaynatılmasıyla oluşturulan üzerine pekmez dökülerek elde edilen yemektir.
Hevrışk: Tandırdan çıkan kaynar top ekmeğin ufaltılarak üzerine yağın dökülmesiyle elde edilmektedir.
Kuzu-koyunçevirme
İncir kavurma
Pestil kavurma
Haçapur
Hedik
Hengel
Keşkek

AĞRI’NIN GELENEK VE GÖRENEKLERİ

a) Düğün Törenleri: Ağrı’da düğün törenleri davullu zurnalı yapılmakta ve köylerde iki üç gün; merkez ve ilçelerde ise bir gün sürmektedir.
b) Ruvi (tilki-haberci) geleneği: Eski yaygınlığını kaybetmekle beraber halen bazı köylerde devam etmekte olan bir haberci gönderme geleneğidir.Oğlan evi, kızı almaya gitmeden önce, bir sonraki gün gelin getirmeye gideceklerin sayısını bildirmek ve kız tarafının isteklerini öğrenmek için haberci bir kişi gönderir.Kız evinin dışında bulunan akrabaları bu şahsı gördüklerinde başına gelmeyeni bırakmazlar.Habercin kurtuluşu oğlan tarafının yardıma yetişmesiyle olur.
c) Yas törenleri: Ağrı ve ilçelerinde bir cenaze olduğunda cenaze sahibinin evinde yemek pişirilmez, misafir ağırlanmaz . Hemen hemen bir hafta boyunca, yani misafirler(taziyeye gelenler) tamamen dağılmayana kadar yemekler komşular tarafından yapılır, misafirler komşular tarafından ağırlanır. Cenaze sahibinin yakınları belli bir süre sakallarını kesmezler. Cenaze sahibi ailenin kadınlarının siyah giyinmeleri de bir adettir. Cenaze sahibinin ve yakınlarının evlerinde belli bir süre radyo, Televizyon, teyp gibi eğlence aracı kabul edilen cihazların açılmaması da ilginç ve bir o kadar da dayanışma ve saygıyı gösteren bir davranıştır.

AĞRI’NIN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ

GİYİM
A)Erkek Giyimi:Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur. Köyde çalışma zamanları ve sıcak gÜnler hariç erkekler ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar altta uzun don ve fanila giyerler. Soğuk gÜnlerde buna birde pijama eklenir. Pantolon, işlik, gömlek ve kazak bunların ÜstÜne geçilir. Gömleğin Üzerine ceket giyilmez arada mutlaka yelek veya kazak vardır. Baştaki şapka bÜtÜn giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes yada papak giymeyi tercih ederler. Erkekler genelde bıyık bırakırlar.
B)Kadın Giyimi:Kadınların köylerde giydikleri giysiler daha çok milli ve mahallidir. Entari bunların en önde gelenleridir. Kadın ve kızlar en alta can gömleği ve içe tuman giyerler. Üst üste entari giyme eski alışkanlıktan ve iklim şartlarından ileri gelmektedir. Entarilerin Üzerine hırka veya kazak giyilir. iş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife, ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş, madeni ve öteki kemerler bunun Üzerine bağlanır. Ayakta çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır. Genç kız ve gelinler başlarına eşarp bağlar, orta yaştakiler leçek, yaşlı kadınlar beyaz bezle (cuna) örter. Üzerini renkli yazma (hayrat) ile bağlarlar. Günlük ve özel giyimlerde bazı kadın ve kızlar başlarına kufi takar, boyunlarına altın asarlar, kadınlarda günlük süslenme pek olmaz. Süslenme genellikle düğünlerde, bayramlarda, şehre giderken ve özel gÜnlerde olur. Kadınların ellerine ve saçlarına kına yakmaları kadın gÜzelliğini tamamlayan öğedir. Boyuna ve bileklere takılan mavi ve renk renk boncuklar sÜslenmek içindir. şeve, sırğa, hızma, sürme, altın ve bilezik, mavi boncuk, yüzük, küpe ve kına kadın süs ve takı aksesuarlarındandır.
HALK MÜZİĞİ VE GELENEKSEL OYUNLAR:Ağrı da Halk Müziği geleneksel kültürün önemli bir parçasıdır. Halk müziği oyunlara paralel olarak gelişmektedir. Halk Müziği denince düğün türküleri ve halk oyunları akla gelir. Kullanılan belli başlı halk müziği araçları Davul, zurna, kaval, tef, tulum, gayda, düdük ve bağlamadır.
Sünnet ve Kirvelik:Erkek çocukların oyun çağında sünnet ettirilmesi görüşü yaygındır. Aile, kirve tutacağı kişinin sayılı ve varlıklı biri olmasını ister. Ağrı da kirvelik önemlidir ve akraba sınıfına girer. Çünkü kirve kirvenin dostudur. Bir birinin hayrına şerrine koşarlar.Sünnetten önce kirve tutulan kişiye koç, teke, tosun gibi havyar veya bunlara eşdeğer hediye gönderilir. Kirve de çocuğa / çocuklara hediye alır masraflarının bir kısmını karşılar.Sünnet, düğünlerden sonra en gösterişli ve masraflı tören ve eğlencelerdendir.
Kız isteme ve Elçilik:Oğullarını evlendirmek isteyen ana babanın kız bulmak amacıyla yaptıkları işlere dünür gezmesi denir. Dünür gezmesi sırasında uygun bulunan kız, babasından istenir, yani elçi gidilir.Kızlar, elçilik yapılarak ailesinden istenir. Elçiliğe hatırı sayılır kişiler götürülür. Kız kaçırmalarında elçilik söz konusu değildir. Oğlan tarafı ön elçilik yapmış, kız tarafından he sözü almışsa, yakın akrabalarını ve komşularını alarak elçiliğe gider. Erkekler misafir odasında, kadınlar başka bir oda da toplanır. Oğlan temsilcisi geliş sebeplerini dolaylı olarak anlatır. Kız temsilcisi haberleri yokmuş gibi davranır. Sohbet ve şakalaşmalardan sonra alınacak hediye ve başlık kesilir. Geline yüzük takılır. Başlık süt hakkı veya süt parası olarak ta adlandırılır. Alınan bu para gelinin hazırlayacağı çeyiz içindir. Çeyiz eşyalarının çoğunu oğlan tarafı alır.
Nişan:Nişan ayrı yapıldığı gibi, düğünle birliktede yapılır. Nişanda hediye olarak şunlar alınır. YÜzÜk altın bilezik gelinin giyim ve kullanma eşyası, gelin ailesinin fertlerine hediye, çerez sigara misafir şekeri, yemek eşya ve malzemesi.Nişandan bir veya iki gün önce oğlan babası komşu ve akrabalarını davet ederek çay verir ve isteğini belirtir. Topluca kız evine gidilir. Kız ailesinin yakınları gelen konukları misafir ederler. Akşam getirilen nişan hediyeleri bir tepsi içerisinde takdim edilir. Oğlanın yakınlarından başlanarak kim ne hediye getirmişse adı yüksek sesle seslenerek belirtilir. İsteyen para da atar. Nişan şerbeti içiler çerezler dağıtılır. Nişan şerbetinden sonra yemek verilir.Nişan ile düğün arasında gelin görmesi denilen ziyaret vardır. Bu oğlan tarafının akrabaları ile birlikte çeşitli hediyeler alarak ziyarete ve gelini görmeye gitmesiyle olur. Buna haftalıkta deniliyor. Araya dini bayram girmişse, bayramda gelin görmeğe gidilir ve götürülen hediye ye bayramlık denir.Gelin görmesinden sonra, gelin kız, rahatça çeşmeye gider, bahçe ve tarlaya çıkar. Buna gelin ayağını çıkarma denir.Çeyiz ve hasat durumu göz önünde tutularak, gelin görmelerinde düğün günü kararlaştırılır. Düğün gününün belirlenmesine gün kesimi denir.